Sıfır Bilgi Kanıtı (Zero Knowledge Proof) Devrimi: Türk Bankacılığının KVKK ve BDDK Çıkmazına Yeni Nesil Çözüm

Sercan Koç

Kurucu

July 18, 2025

15 min read

Özet

Bu makale, Türk bankacılık sektörünün teknoloji stratejisini belirleyen temel dinamikleri, özellikle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) eksenindeki kısıtlamaları analiz etmektedir. Bankacılık sektörü, veri egemenliği ve müşteri sırrı gibi katı yükümlülükler nedeniyle küresel bulut (public cloud) hizmetlerinden etkin bir şekilde yararlanamamakta, bu durum yüksek maliyetli ve daha az esnek yerel (on-premise) altyapılara bağımlılığı artırmaktadır. Bu yaklaşım "regülasyon kaynaklı teknik borçlanma" riskini doğururken inovasyon hızını ve küresel rekabet gücünü de sınırlamaktadır. 

Bu yazıda Sıfır Bilgi Kanıtı (Zero-Knowledge Proof - ZKP) teknolojilerinin bu temel açmaza nasıl bir çözüm getirdiği incelenmektedir. ZKP, "bilgiyi kanıtla ama paylaşma" ilkesiyle kişisel verilerin kendisini ifşa etmeden doğrulanmasını sağlayarak, KVKK'nın veri minimizasyonu ve amaçla sınırlılık gibi temel ilkeleriyle tam uyum göstermektedir. Bu teknoloji bankaların hem yasal yükümlülüklerini yerine getirmesine hem de bulut bilişim gibi modern ve verimli altyapılara güvenli bir geçiş yapmasına olanak tanıyan bir "ara pencere" sunmaktadır. 

Analizimiz ZKP'nin sadece bankacılık için değil, KVKK kapsamında hassas veri işleyen tüm sektörler için zorunlu bir teknolojik evrim olduğunu ortaya koymaktadır.

1. Güvenlik ve Çeviklik Arasındaki Stratejik İkilem

Türk bankacılık sektörü teknolojik altyapısı ve veri güvenliği uygulamaları açısından dünyanın en sağlam ve regüle edilmiş ekosistemlerinden birini temsil etmektedir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından belirlenen son derece kuralcı düzenlemeler ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun (KVKK) getirdiği katı gizlilik yükümlülükleri, sektörün teknoloji stratejisini ezici bir çoğunlukla şekillendirmektedir. Bu durum küresel emsallerine kıyasla oldukça güvenli ancak daha az çevik bir yapı yaratmıştır. Bankalar bir yandan dijitalleşen dünyanın gerektirdiği inovasyon hızına ve müşteri beklentilerine yanıt vermeye çalışırken, diğer yandan kendilerini çevreleyen ve aşılması zor bir "uyum engeli" (compliance moat) ile karşı karşıyadır.

Bu ikilemin merkezinde ise "veri" yer almaktadır. Geleneksel bankacılık ve denetim modelleri "veriyi görmek" ve "veriyi işlemek" üzerine kuruludur. Bir işlemin doğrulanması, bir müşterinin kimliğinin teyit edilmesi veya bir risk analizinin yapılması için verinin ham haliyle sistemler arasında akması ve analiz edilmesi gerekir. İşte bu temel zorunluluk sektörün en büyük teknolojik ve operasyonel çıkmazını oluşturmaktadır. Veri egemenliği ve yurt içinde barındırma zorunlulukları, bankaların küresel genel bulut (public cloud) hizmetlerinin sunduğu esneklik, ölçeklenebilirlik ve maliyet avantajlarından faydalanmasını fiilen engellemektedir.

Bu noktada Sıfır Bilgi Kanıtı (Zero-Knowledge Proof - ZKP) teknolojisi bu paradigmayı kökten değiştiren devrimsel bir çözüm olarak ortaya çıkmaktadır. ZKP bir tarafın; elindeki bir bilginin doğruluğunu, bilginin kendisini diğer tarafa ifşa etmeden kriptografik olarak kanıtlamasına olanak tanır. Basit bir ifadeyle "Hesabımda bu işlemi karşılayacak kadar bakiye var" veya "Ben 18 yaşından büyüğüm" gibi beyanlar bakiye tutarı veya doğum tarihi gibi hassas veriler paylaşılmadan matematiksel olarak ispatlanabilir.

Türk bankacılık sektörünün karşılaştığı bu temel zorlukları detaylandıracak ve ZKP teknolojisinin bu sorunlara nasıl köklü ve uygulanabilir çözümler sunduğunu, sunulan kaynaklar ışığında analiz edeceğiz. ZKP'nin bankaların hem güvenlik kalelerinden çıkmadan inovasyon yapabilmesini hem de regülasyonlara daha etkin uyum sağlamasını mümkün kılan stratejik bir anahtar olduğu ortaya çıkarılacaktır.

2. Mevcut Paradoks: Güvenli Kaleler ve Dijital Çağın Gerisinde Kalma Riski

Türk bankacılık sektörünün mevcut teknoloji stratejisi "güvenlik" ve "istikrar" olmak üzere iki temel direk üzerine inşa edilmiştir. Ancak bu sağlam yapı aynı zamanda sektörün çevikliğini ve inovasyon kapasitesini sınırlayan bir dizi zorluğu da beraberinde getirmektedir.

2.1. "Neden Cloud’a Geçilmiyor?": Veri Egemenliği ve Görünürlük Engeli

Türk bankalarının Amazon Web Services (AWS), Microsoft Azure veya Google Cloud Platform (GCP) gibi küresel genel bulut sağlayıcılarına geçiş yapamamasının temel nedeni teknolojik bir tercihten ziyade, BDDK'nın getirdiği katı yasal zorunluluklardır. BDDK'nın "Bilgi Sistemleri Yönetmeliği" bankaların ana bankacılık faaliyetleri için kritik olan "birincil sistemler" ile bu sistemlerin yedeklerini barındıran "ikincil sistemlerin" tamamının yurt içinde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu kuralın temel mantığı "veri egemenliği" ve "müşteri sırrının" korunmasıdır. Birincil sistemler müşteri veritabanlarını, işlem motorlarını ve kimlik doğrulama verileri gibi hassas bilgileri işleyen tüm altyapıları kapsayacak şekilde geniş bir tanıma sahiptir. Geleneksel bulut mimarilerinde veriler, fiziksel olarak Türkiye dışında veya BDDK'nın katı ayrıştırma (segregation) kriterlerini karşılamayan paylaşımlı ortamlarda barındırılabilir. Bu durum müşteri sırrı niteliğindeki verilerin yurt dışına aktarılması anlamına gelir ki bu hem KVKK'nın 9. maddesi hem de Bankacılık Kanunu'nun daha katı olan "müşteri sırrı" yükümlülükleri uyarınca yasaklanmış veya çok sıkı koşullara bağlanmıştır.

Temel sorun şudur: Geleneksel modelde bulut sağlayıcısının altyapısı üzerinde bir işlem yapmak, verinin o altyapı tarafından "görülmesini" gerektirir. Verinin görünür olduğu bir senaryo regülatörler için kabul edilemez bir risk teşkil eder. Bu nedenle küresel bulutun getirdiği maliyet ve inovasyon avantajlarından sektör mahrum kalmaktadır. Bankalar yüksek maliyetli ve daha az esnek olan yerel (on-premise) veya uyumlu özel bulut (private cloud) çözümlerine mecbur bırakılmaktadır.

2.2. "Kendi Server'larında Sorun Yok" Yanılgısı: Yerel Altyapının Gizli Yükleri

BDDK düzenlemelerinin zorunlu kıldığı yerel altyapı modeli bankalara verileri üzerinde tam kontrol sağladığı hissini verse de, bu yaklaşım ciddi finansal ve operasyonel yükler getirmektedir. Bu durum uzun vadede bankaların rekabet gücünü olumsuz etkileyen bir dizi soruna yol açar:

  • Yüksek Toplam Sahip Olma Maliyeti (TCO): Yerel veri merkezleri kurmak ve işletmek; sunucular, depolama üniteleri ve ağ cihazları gibi donanımlar için yüksek sermaye harcaması (CapEx) gerektirir. Buna ek olarak enerji, soğutma, bakım sözleşmeleri ve uzman BT personeli maaşları gibi sürekli işletme giderleri (OpEx) de maliyetleri ciddi şekilde artırır.

  • Ölçeklenebilirlik ve Esneklik Sorunları: Yerel altyapıda kapasite artışı yeni donanım satın almayı, kurmayı ve yapılandırmayı gerektiren yavaş ve pahalı bir süreçtir. İş yükü azaldığında ise atıl kalan bu kapasite verimsizliğe yol açar. Bulutun sunduğu "kullandığın kadar öde" modelinin esnekliğinden yoksundur.

  • Bakım ve Yönetim Yükü: Tüm donanım ve yazılımların güncellenmesi, yamalanması, güvenlik ayarlarının yapılması ve 7/24 izlenmesi, tamamen bankanın kendi BT ekibinin sorumluluğundadır. Bu da inovasyona ayrılabilecek kaynakların önemli bir kısmının mevcut sistemleri ayakta tutmaya harcanmasına neden olur.

  • İç Tehditler ve Güvenlik Riski: Verinin kendi sunucularında tutulması onu iç tehditlere karşı korumaz. Yetkili veya yetkisiz iç personel tarafından verilerin sızdırılması veya kötüye kullanılması riski her zaman mevcuttur. Merkezi veritabanı ihlalleri ve sosyal mühendislik saldırıları en büyük riskler arasındadır. Veri "görülebilir" olduğu sürece, nerede barındırılırsa barındırılsın risk altındadır.

  • Regülasyon Kaynaklı Teknik Borçlanma: Küresel rakipleri bulutun sunduğu gelişmiş veri analitiği, makine öğrenimi ve yapay zeka hizmetlerinden faydalanırken, Türk bankaları bu yetenekleri kendi kapalı ve maliyetli ortamlarında yeniden yaratmak zorunda kalır. Bu durum uzun vadede "regülasyon kaynaklı teknik borçlanma" yaratarak sektörün inovasyon kapasitesini sınırlar.

Sonuç olarak mevcut yerel barındırma modeli bir güvenlik kalesi inşa ederken, aynı zamanda bankaları bu kalenin içine hapsetmekte ve dijital çağın gerektirdiği çeviklikten uzaklaştırmaktadır.

3. Sıfır Bilgi Kanıtı (Zero Knowledge Proof): Paradigmayı Değiştiren Teknoloji

Bankacılık sektörünün karşılaştığı "güvenlik-çeviklik" ikilemini ve "veri görünürlüğü" sorununu çözebilecek anahtar teknoloji, Sıfır Bilgi Kanıtı'dır. ZKP, kriptografik bir devrim sunarak veriye dayalı işlemlerin doğasını temelden değiştirir.

3.1. ZK Nedir? "Bilgiyi Kanıtla ama Paylaşma" Prensibi

Sıfır Bilgi Kanıtı (ZKP) bir tarafın ("kanıtlayıcı"), elindeki bir bilginin (örneğin bir şifre, bir bakiye bilgisi) doğruluğunu diğer tarafa ("doğrulayıcı") bu bilginin kendisini hiçbir şekilde ifşa etmeden matematiksel olarak kanıtlamasını sağlayan bir kriptografik protokoldür. ZKP'nin temelini oluşturan üç ana özellik şunlardır:

  1. Bütünlük (Completeness): Eğer kanıtlayıcının iddiası doğruysa ve her iki taraf da protokole uyuyorsa doğrulayıcı bu kanıtı her zaman kabul eder.

  2. Sağlamlık (Soundness): Eğer kanıtlayıcının iddiası yanlışsa, hile yapmaya çalışan bir kanıtlayıcı, doğrulayıcıyı iddiasının doğru olduğuna dair ikna edemez (çok düşük bir olasılık dışında).

  3. Sıfır Bilgi (Zero-Knowledge): Doğrulayıcı, kanıtın geçerli olup olmadığını öğrenmenin dışında kanıtlayıcının sahip olduğu gizli bilgi hakkında hiçbir şey öğrenmez.

Bu teknolojiyi somutlaştırmak için sıkça kullanılan Ali Baba'nın mağarası analojisini düşünebiliriz: Bir mağaranın halka şeklinde iki yolu vardır ve ortada şifreli bir kapı bulunur. Alice bu kapının şifresini bildiğini Bob'a ispatlamak ama şifreyi söylemek istemez. Alice yollardan birinden içeri girer. Bob dışarıda bekler ve rastgele bir şekilde "sağdan çık" veya "soldan çık" der. Alice şifreyi biliyorsa her zaman Bob'un istediği yoldan çıkabilir. Bu deneme defalarca tekrarlandığında Bob, Alice'in şifreyi bildiğine ikna olur çünkü şifreyi bilmeden her seferinde doğru yoldan çıkması imkansızdır. Bu süreçte Bob, Alice'in şifreyi bildiğini yüzde yüze yakın bir kesinlikle anlar ama şifrenin ne olduğuna dair hiçbir bilgi edinmez. ZKP de benzer bir mantıkla, matematiksel protokoller aracılığıyla çalışır.

3.2. "Arka Planda Süreç İşlesin, Ön Tarafta Kimse Veriyi Göremez"

ZKP'nin bankacılık için devrimsel niteliği bu "sıfır bilgi" özelliğinden kaynaklanır. Geleneksel sistemlerin aksine ZKP ile bir verinin "doğrulanması" için "görülmesi" gerekmez. Bu "arka planda işlerin çalışması, ön tarafta kimsenin veriyi görememesi" prensibini mümkün kılar.

  • Bir müşteri kredi başvurusunda bulunduğunda bankanın "Müşterinin geliri 50.000 TL'nin üzerinde mi?" sorusuna yanıt vermek için müşterinin maaş bordrosunu görmesi gerekmez. Müşteri gelirinin bu eşiğin üzerinde olduğuna dair bir ZK kanıtı sunar. Banka maaş tutarını asla öğrenmeden bu beyanın doğruluğunu teyit eder.

  • Bir para transferi gerçekleştirilirken, sistemin "Göndericinin hesabında yeterli bakiye var mı?" kontrolünü yapması için hesap bakiyesini görmesine gerek kalmaz. Gönderici bu koşulu sağladığına dair bir ZK kanıtı sunar. zkLedger gibi modellerde işlem tutarı ve taraflar bile gizli tutularak işlemin geçerliliği kanıtlanabilir.

Bu yaklaşım veri güvenliğini yeniden tanımlar. Veri ifşa edilmeden işlenebildiği için hem dış saldırılara hem de iç tehditlere karşı doğal bir koruma kalkanı oluşur. Veri sızıntısı riski, veri hiç paylaşılmadığı için ortadan kalkar.

4. ZK Teknolojisinin Bankacılık Sorunlarına Pratik Çözümleri

ZKP'nin teorik gücü, bankacılık sektörünün en temel ve çözülemez gibi görünen sorunlarına doğrudan pratik çözümler sunmasıyla somutlaşır. ZK tabanlı hizmetler, artan siber güvenlik tehditleri ve regülasyon baskıları karşısında yalnızca bir teknolojik yenilik değil, aynı zamanda gizlilik ve güvenlik için stratejik bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır (Koç, 2025 | Detaylı Makale için bakınız).

4.1. "Benim ZK'm Var ve Ben Cloud'a Geçmek İstiyorum": Bulut Bilişimin Önünü Açmak

ZKP, bankaların bulut bilişime geçişinin önündeki en büyük engel olan "veri görünürlüğü" sorununu doğrudan çözer. Bir banka ZK teknolojisini kullanarak müşteri verilerini veya işlem detaylarını bulut sağlayıcısına göndermeden bir işlemin geçerliliğine veya bir uygunluk kontrolünün sonucuna dair kriptografik bir kanıtı gönderebilir.

Bu modelde:

  • Hassas müşteri verileri (kimlik, bakiye vb.) bankanın kendi kontrolündeki yerel veya uyumlu özel bulut ortamında kalmaya devam eder.

  • Bulut altyapısı bu verilerin ham halini asla görmez. Yalnızca belirli bir kuralın (örneğin, "bakiye yeterli") doğrulandığını teyit eden, kendisi anlamlı bir bilgi içermeyen bir ZK kanıtını işler.

  • Bu sayede BDDK ve KVKK'nın veri egemenliği ve müşteri sırrının korunmasına yönelik endişeleri giderilmiş olur. Çünkü hassas veri veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi Türkiye sınırları dışına çıkmaz veya üçüncü bir tarafa ifşa edilmez.

Bu yeni teknoloji bir bankanın "Benim ZK altyapım var ve bu sayede verilerimi ifşa etmeden küresel bulutun işlem gücünden ve esnekliğinden faydalanmak istiyorum" talebini hem teknik hem de hukuki olarak meşru kılabilir. Bu satede bankaların yüksek TCO'lu yerel altyapı yükünden kurtulup daha çevik, ölçeklenebilir ve maliyet-etkin modellere geçebilmesi anlamına gelir.

4.2. "Regülasyon Uyumunda Ara Bir Pencere": Seçici İfşa ile Denetim Kolaylığı

Bankalar için en büyük operasyonel yüklerden biri denetim süreçleri ve regülasyon uyumluluğudur. Geleneksel denetimde regülatörler veya denetçiler, risk analizi yapmak için geniş veri setlerine erişim talep ederler. Bu durum hem operasyonel bir yüktür hem de büyük bir veri gizliliği riski taşır.

ZKP, "Seçici İfşa (Selective Disclosure)" mekanizmasıyla bu soruna zarif bir çözüm sunar. Banka denetçiye tüm veri setini açmak yerine, sadece denetçinin sorduğu spesifik bir soruya "evet/hayır" cevabı veren bir kanıt sunar.

  • Örnek: Bir denetç, "Bu çeyrekte, kara para aklama (AML) limitlerini aşan şüpheli işlem oldu mu?" diye sorduğunda, bankanın tüm işlem listesini göndermesi gerekmez. Bunun yerine, banka "Hayır, olmadı" anlamı taşıyan tek bir ZK kanıtı üretebilir.

  • Denetçİ ihtiyaç duyduğu güvenceyi matematiksel kesinlikle alırken; hiçbir müşterinin adı, işlem tutarı veya diğer özel bilgileri ifşa edilmemiş olur.

Bu yaklaşım denetim için hem güvenli hem de verimli bir "ara pencere" yaratır. Bankalar şeffaflık ve yasal uyum yükümlülüklerini, müşteri mahremiyetini ihlal etmeden yerine getirebilir. Bu da denetim süreçlerini hızlandırır, maliyetleri düşürür ve yanlış ifşadan kaynaklanabilecek güvenlik risklerini ortadan kaldırır.

4.3. "Veriyi Detaylandırma, Daraltma ve Gizleme": KYC ve Müşteri İşlemlerinin Yeniden Tanımlanması

ZKP'nin "veriyi daraltma ve gizleme" yeteneği bankacılığın temel süreçlerini daha güvenli ve verimli hale getirme potansiyeline sahiptir.

  • Müşteri Kimlik Doğrulama (KYC): Hesap açma sürecinde bir müşterinin kimlik belgesinin tamamını paylaşması gerekmez. Müşteri devlet onaylı dijital kimliğini kullanarak "18 yaşından büyüğüm", "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım" veya "Kara listede değilim" gibi beyanları bu bilgilerin kaynağını (doğum tarihi, TC kimlik no vb.) ifşa etmeden kanıtlayabilir. Bu da KYC gerekliliklerini karşılarken veri minimizasyonu ilkesine tam uyum sağlar.

  • Kredi Puanlama ve Sicil Kontrolü: Bir müşteri kredi başvurusunda bulunduğunda, tüm finansal geçmişini veya detaylı kredi raporunu bankayla paylaşmak yerine "kredi skorunun belirli bir eşiğin üzerinde olduğunu" veya "temiz bir sicile sahip olduğunu" bir ZK kanıtı ile ispatlayabilir.

  • Gizli İşlemler (Confidential Transactions): Para transferlerinde gönderici ve alıcı kimlikleri ile işlem tutarı tamamen gizli tutulabilir. ZK protokolleri; işlemin çift harcama içermediğini ve göndericinin yeterli bakiyeye sahip olduğunu, bu detayları ağa veya yetkisiz personele açıklamadan doğrulayabilir.

Bu uygulamalar hem müşteri deneyimini iyileştirir hem de bankaları veri depolama ve koruma yükümlülüklerinden büyük ölçüde kurtarır.

5. Sadece Bankacılıkta Değil; Bir Veri Koruma Devrimi

ZKP'nin çözdüğü temel sorunlar sadece bankacılık sektörüne özgü değildir. Bu teknolojinin getirdiği paradigma değişimi KVKK kapsamında kişisel veri işleyen tüm kurum ve sektörler için geçerlidir.

5.1. "Hepsi Bu Teknolojiyden Yararlanabilir": KVKK Kapsamındaki Tüm Sektörler İçin Bir Gereklilik

"Verinin işlenmek için görünür olması" zorunluluğu kişisel veri işleyen tüm organizasyonların temel zafiyetidir. KVKK, "veri minimizasyonu" (gereğinden fazla veri işlenmemesi) ve "amaçla sınırlılık" (verilerin toplandığı amaç dışında kullanılmaması) gibi temel ilkeler üzerine kuruludur. ZKP bu ilkelerin teknolojik olarak hayata geçirilmesini sağlayan en güçlü araçtır.

  • Sağlık Sektörü: Bir hasta genetik veritabanını bir araştırma kurumuna açmadan, belirli bir genetik yatkınlığa sahip olduğunu veya olmadığını bir ZK kanıtı ile sunabilir.

  • Sigortacılık: Bir müşteri geçmiş hasar kayıtlarının tüm detaylarını paylaşmadan, "son 5 yıldır büyük bir kazaya karışmadığını" ispatlayabilir.

  • E-ticaret: Bir kullanıcı kredi kartı limitinin veya bakiyesinin tam miktarını açıklamadan, yapmak istediği alışveriş için yeterli limite sahip olduğunu doğrulayabilir.

Bu örnekler ZKP'nin sadece bir bankacılık çözümü olmadığını, aynı zamanda dijital çağda gizliliği temel bir hak olarak korumak için zorunlu bir teknolojik evrim olduğunu göstermektedir. Hassas veri işleyen tüm sektörler, hem yasal uyumluluklarını sağlamak hem de kullanıcı güvenini kazanmak için bu teknolojiye muhtaçtır.

6. Teknik Değerlendirme ve Önerilen Yol Haritası

ZK teknolojisinin bankacılıkta uygulanması dikkatli bir planlama ve doğru teknoloji seçimini gerektirir. Bu teknolojilerin sadece teoride kalmayıp, pratikte de uygulanabilir olduğu, Sui blockchain üzerinde çok taraflı imzalar ve noter onayı gibi özellikleri barındıran zkBank gibi somut protokollerle kanıtlanmıştır (Nzengi, 2025 | Detaylar için inceleyiniz!). Piyasada her biri farklı avantaj ve dezavantajlara sahip çeşitli ZK protokolleri bulunmaktadır.

6.1. Protokollerin Karşılaştırılması

  • zk-SNARKs: Kanıt boyutları çok küçüktür ve doğrulama süreleri çok hızlıdır. Bu da onları yüksek işlem hacimli finansal uygulamalar için ideal kılar. Ancak genellikle "güvenilir bir kurulum" (trusted setup) gerektirirler ki bu kurulum aşamasında oluşturulan toksik atığın (toxic waste) kimse tarafından ele geçirilmemesi gereken bir güvenlik varsayımıdır.

  • zk-STARKs: Güvenilir bir kurulum gerektirmezler (şeffaftırlar) ve kuantum bilgisayar saldırılarına karşı dirençli kabul edilirler. Ancak kanıt boyutları SNARK'lara göre çok daha büyüktür ve bu da depolama ve ağ maliyetlerini artırabilir.

  • Bulletproofs ve Diğerleri (PLONK vb.): Bulletproofs özellikle bir değerin belirli bir aralıkta olduğunu kanıtlamak (range proofs) için verimlidir ve kurulum gerektirmez. PLONK gibi daha yeni nesil protokoller ise tek bir kurulumla birçok farklı devre için kanıt üretmeyi sağlayan "evrensel" bir yapı sunarak esnekliği artırır.

Banka uygulamaları için, küçük kanıt boyutu ve hızlı doğrulama avantajları nedeniyle zk-SNARK veya PLONK tabanlı çözümler genellikle daha uygun olabilir. Ancak kurulum riski bir endişe ise veya çok karmaşık ispatlar gerekiyorsa zk-STARK'lar değerlendirilmelidir.

6.2. Önerilen Aşamalı Yol Haritası

Bankaların ZK tabanlı çözümleri hayata geçirmesi için önerilen yol haritası, öncelikle hukuki ve regülatif bir ön araştırma ile başlar; burada KVKK ve BDDK düzenlemeleri incelenerek "özel bulut + ZK" gibi senaryoların uygunluğu için resmi görüşler alınmalıdır. Ardından bankanın kullanım senaryosuna, performans ve güvenlik gereksinimlerine en uygun ZK protokolü seçilmeli ve bu çözüm BDDK yönetmeliklerine uygun olarak Türkiye'deki veri merkezlerinde veya uyumlu bir özel bulut ortamında barındırılarak altyapı hazırlanmalıdır.

Bu hazırlıkların ardından düşük riskli bir alanda (örneğin, dahili bir kimlik doğrulama mekanizması) bir pilot proje ile iç denetim ile güvenlik birimlerince uyumluluk ve performans açısından test edilmelidir. Pilot projenin başarılı sonuçları düzenleyici kurumlara sunularak onay süreci yönetilmeli ve banka personeli teknoloji hakkında eğitilmelidir. Onay alındıktan sonra çözüm aşamalı olarak daha geniş alanlara yaygınlaştırılmalı ve mevzuat ile teknolojinin sürekli takibi için bir uyum komitesi kurulmalıdır.

7. Sonuç: Yeni Finansal Düzenin Eşiğinde

Türk bankacılık sektörü, güvenlik ve regülasyonun şekillendirdiği sağlam bir temel üzerinde durmaktadır. Ancak dijital çağ bu sağlamlığı korurken aynı zamanda çeviklik ve inovasyon gerektirmektedir. Mevcut "veri görünürlüğü" paradigması sektörü bu iki hedef arasında bir seçim yapmaya zorlamakta ve yerel altyapıların getirdiği maliyet ve esneklik kısıtlarıyla baş başa bırakmaktadır.

Sıfır Bilgi Kanıtı (ZKP) teknolojisi, bu temel çatışmayı çözme potansiyeline sahip, sadece bir kriptografik araç değil, stratejik bir dönüştürücüdür. ZKP "bilgiyi kanıtla ama paylaşma" ilkesiyle, bankaların;

  • Veri görünürlüğü engelini aşarak küresel bulut bilişim gibi modern ve verimli altyapılara güvenli bir şekilde geçiş yapmasını,

  • Müşteri mahremiyetini ve KVKK'nın ruhunu koruyarak denetim ve yasal uyum süreçlerini daha verimli ve güvenli hale getirmesini,

  • Veri sızıntısı ve iç tehdit risklerini minimize ederek güvenlik duruşlarını en üst seviyeye çıkarmasını,

  • Operasyonel maliyetleri düşürüp kaynaklarını inovasyona yönlendirerek küresel alanda rekabet gücünü artırmasını mümkün kılar.

Gelecekte bankalar bilgi depolayan ve işleyen kurumlar olmaktan çıkıp, bilgiyi ifşa etmeden "doğrulayan" kuruluşlara dönüşebilir. Regülatörler ham veriye erişmek yerine kriptografik kanıtları kabul edebilir. Bu da hem merkezi hem de merkeziyetsiz finansın kesişiminde, gizliliği ve güveni merkeze alan yeni bir finansal düzenin temellerini atacaktır. ZKP, Türk bankacılığının regülasyonların çizdiği katı sınırlar içinde sıkışıp kalmak yerine; bu sınırları birer güvence olarak kullanarak teknolojik bir sıçrama yapması için tarihi bir fırsat sunmaktadır.

Hizmetimize Göz Atın

Zero Knowledge Bankacılık: Gizlilik, Güvenlik & Hukuki Uyum

Kaynakça

Post Tags :
Share this post :